Oğuz Atay Kimdir? - Serkan Hüseyin Atay
BiyografiEdebiyat

Oğuz Atay Kimdir?

Türk Edebiyatında 1970 ve sonraki süreçte oldukça önemli bir yere sahip olan, Tutunamayanlar romanı günümüzde en çok okunanlar arasında olan ve ‘Can sıkıntısını hüzün haline getirebilmek için içiyorduk’ sözüyle hafızalara kazınan Oğuz Atay’ı  ve hayatını anlamaya ne dersiniz?

Çağının ötesinde olan ve yaşadığı çağın geleceğini gören Oğuz Atayın hayatını, eserlerini ne anlatmaya çalıştığını anlayabilmemiz için derin düşünmemiz gerekir.

OĞUZ ATAY HAYATI

Oğuz Atay hayat macerasına, 12 Ekim 1934 yılında Kastamonu iline ait olan  İnebolu ilçesinde dünyaya gelmekle başlamıştır. Öğretmen bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen yazarımızın anne adı Muazzezdir. Babası Cemil Atay ise ağır ceza yargıçlığı yapmasının yanı sıra Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekilliği görevinde de bulunmuştur.

Sinop ve Kastamonu milletvekilliği yapmıştır. Oğuz Atay’ın çocukluk yıllarında savaş rüzgarlarının estiği, yokluklarla dolu bir ülke vardı. Çünkü Cumhuriyet yeni kurulmuştu. 1940’lı yıllara ulaşıldığında köy enstitüleri ve tercüme odaları kurulmuştu. Atay’ın edebiyatla ilişkisinin başladığı yıllarda şiirde hece vezni konusu artık aşılmış, toplumcu gerçekçi olan sol bir kuşak ortaya çıkmış bu kuşakta olanlar seslerini duyurmaya çalışmıştır dersek yanlış olmaz.

İşte bu yıllarda Oğuz Atay’ın edebi ilişkileri başlamıştır. İlk olarak okuduğu romanlar kiralık romanlardır. Maksim Gorki, Dostoyevski, Oscar Wilde ait romanları okuyan yazar bunlardan etkilenecektir. Ardından Vladimir Nabakov , Kafka, James Joyce gibi ünlü yazarları okuyan Oğuz Atay onları kendi eserlerinde özgün bir şekilde yansıtmıştır.

Eserlerinde oldukça fazla okuyan ancak hayatı anlamlandıramayan,  hayatı tanımayan aydın kişileri kahraman olarak işler. 1950 yılında Oğuz Atay Maarif Kolejinde öğrenci iken Mahmut Makal’a ait olan Bizim Köy kitabı yayımlanmıştır. Türk Edebiyatında köy romanının başladığı bu tarihte aynı zamanda köydekiler şehre ulaşmaya başlar. Yani bir bakımda bu dönemde apartmanlar, otoyollar ile Türkiye gelişiyor ve değişiyordu.

Oğuz Atay 1951 de Ankara Maarif  Kolejinden mezun olmuştur. 1957’de İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünü okumuştur. Oğuz Atay’ın üniversitede olduğu yıllarda Demokrat parti iktidardaydı. Mühendisliğin en önemli olduğu yıllarda mezun olan Oğuz Atay’a sadece mühendis olmak yetmemiş aynı zamanda Pazar Postasında çalışmaya başlamıştır.

Bu dergi Demokrat Partiye muhalif bir dergiydi o yıllarda. Zamanla dergi edebi konularda yazmaya başlamıştır. Oğuz Atay çeşitli konularda makaleler yazmıştır. Peki bu dönemde roman yazmayı düşünüyor muydu?

Bu sorunun cevabını belki de hiç kimse bilmiyordu. O sahnenin dışında durup olup bitenleri izliyor yani tanık oluyordu. 1960 yılına gelindiğinde Oğuz Atay İstanbul’da İnşaat bölümünde öğretim üyesi olmuştu. Evliliğini 1961 yılında yapan ünlü yazarın eşinin adı Fikriyedir ve bu evlilikten Özge adında bir kızı olmuştur.

OĞUZ ATAY TUTUNAMAYANLAR

Yıllar 1970’e geldiğinde Oğuz Atay askerlik yaptığı yıllarda tanımış olduğu Cevat Çapanın yanına gider ve elinde Tutunamayanlar vardır. Oğuz Atay  Tutunamayanlar romanının TRT yarışmasına katılmasını istemektedir. Ama romanın kalın olması sebebiyle okunacağından şüphelidir.

Cevat Çapan ise romanı okur ve Atay’ı destekler. Böylece Tutunamayanlar 1970 TRT roman ödülüne sahip olmuştur. Bu roman ile dikkatleri üzerine çeken yazar, işlemiş olduğu konu, konuyu işleyiş yönündeki özgünlüğü,  modernist edebiyatta gördüğümüz iç monolog, biliç akışı gibi yöntemleri kullanması bakımından edebiyatımızda önemli bir yere gelmiştir.

Tutunamayanlarda yazar modern şehir yaşamında bireyin yaşadığı sorunları, kendi yaşadığı topluma yabancılaşan belki yaşadığı toplumda ötekileşmiş olan bireyleri en güzel şekilde ifade etmiştir , şeklinde tanımlarsak yanlış olmaz.

Yazarın yetiştikleri topluma yabancılaşan, her şeyi ideolojik olarak ifade eden yarı aydınları ironi ile eleştirir. Somut gerçeklikle soyut gerçekliğin onun romanında iç içe verildiğini görürüz. Oğuz Atay Postmodern  edebiyatın kurucusu kabul edilir.

Postmodern yazarlar hayatı bir oyun görür. Tutunamayanlarda hayata tutunamayan bireylerin iç dünyası anlatılır. Oğuz Atay bunu en güzel şekilde şu sözüyle özetler ‘Bazılarımız şiirlere, şarkılara, filmlere, kitaplara tutunuyor, sanırım artık insan Tutunamıyor insana…’

Üç olay etrafında oluşan romanda  üç kişi önemlidir. Üç kişiden biri Turgut Özbendir. Tutunamayanlar romanının  basım macerası üzerinden oluşan romanda ilk olay asli kişi Turgut Özbenle ilgilidir. Roman Tutunamayanlar’ın basım macerası üzerinden oluşur. Olaylardan ikincisi Turgut Özben’in romanında anlatılan Selim Işık’a aittir. Üçüncü ve son olay ise Tutunamayanların basımıyla ilgilenen gazeteciye aittir.

Genç bir mühendis olan Turgut Özben arkadaşı Selim Işık’ın tabancadan çıkan kurşunla intihar etmesini gazeteden öğrenir. Haliyle bu ölümden çok etkilenir. Kendi kendine düşünür acaba arkadaşını ihmal mi etmiştir? Bu düşünceyle Selim’in hayatını araştırmak ister acaba Selimin geçmişinde ne gibi izler vardır? Bunları araştırmak için öncelikle Selim’in arkadaş çevresine gider. Onu araştırması böyle başlar.

Selim Işık’ın intihar öncesi yani ölmeden önce Tutunamayanlar isimli ansiklopedi hazırlaması manidardır. Oğuz Atay iç konuşmalar ile zenginleştirdiği bu romanında sadece konuda değil üslubu ile de eşi benzeri olmayan muhteşem bir yazardır.  Selim Işık ölmeden hazırladığı ansiklopedisinin bir maddesinde kendini anlatmıştır.

Bu anlatış onun hayata nasıl tutunamadığını çok iyi bir şekilde anlatır. Romanda Turgut Özben’in hayali bir arkadaşı vardır ki bu  Olric’ten başkası değildir. Bu aslında Turgut’un kendi iç sesidir. Karakterin kendi iç sesiyle konuşması ve onu isimlendirmesi oldukça ilginçtir.

Romanda birçok kişi olması yanı sıra bu kişiler Selim’in hayatından kişilerdir. Hepsinin anlattıkları, Selim’in intiharı ve hayatıyla ilgili gizlilikleri, bir bakıma karanlıkları aydınlatır aslında…

O düşünen aynı zamanda sorgulayan insanın simgesidir. Belki de bu kadar düşünmesi, hayatı sorgulaması gibi olaylarla tutunamadı hayata Selim ne dersiniz? Turgut Özben onu araştırırken bir yandan da kendi fikri ve benliğini tanır anlar ki o da bir tutunamayandır.

Turgut kendisini bu zamana kadar törelerin, alışkanlıkların yönettiğini sezer. Sahiden öyle değil midir? Hangimiz davranışlarımız da özgürüz? Toplumun dayatmış olduğu normlar var ve hepimiz bunların arasında sıkışıp kalan bireyleriz. Kendimiz olamıyoruz. Özgür değiliz. Toplumun yaratmış olduğu bir çerçeve var o çerçevenin etrafında dönüp duruyoruz.

Çünkü toplumda dışlanmak veya ötekileşmek istemiyoruz. İşte tam da burada Oğuz Atay’ı çok iyi anlıyoruz. O bize Tutunamayanlar ile kendi var oluşunu gerçekleştirememiş olan, hayata tutunamayan insanları postmodern bir anlayış ile ortaya koymuş ölümsüz bir şahsiyettir.

Oğuz Atay’ın ilk romanı olan Tutunamayanlar 1971 ‘de iki cilt olarak yayımlanırken 1984 yılında tek cilt olarak yayımlanmıştır. Türk edebiyatında çığır açan eser modern anlamda yazılan en önemli eserlerden biridir. Günümüzde en çok okunanlar arasındadır.

OĞUZ  ATAY SÖZLERİ

“ Zaman her şeyin ilacıysa, fazlası intihara girmez mi? ”

“ Hayatımın başı ve sonu belliydi hiç olmazsa ortasını kaçırmamalıydım.”

“ Kimsenin yaşantısını beğenmedim. Kendime uygun bir yaşantı da bulamadım.”

“ Sen duydun mu sustuklarımı? ”

“ Herkes birikmiş bizi seyrediyor. Dağılın! Kukla oynatmıyoruz  burada. Acı çekiyoruz. ”

“ Kimseye göstermem üzüntümü. Gündüz gülerim, geceleri yalnız ağlarım.”

“ Ne zoruma gidiyor biliyor musun Olric? O’na yazdıklarımı o’ndan başka herkes okuyor.”

( Tutunamayanlar)

“ Biliyor musun Olric, benim birçok dostum var. Görüyorum efendimiz, hepsinin sırtınızda izleri var.”     ( Tutunamayanlar)

“ Hiç kimseyi anlamıyorum. İnsanların arasına karışıp onlara uyduğum için de kendimden nefret ediyorum. ”

“ Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım. ”

“ Beni anlamalısın çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni anlayamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum. ”

“ Fotoğraf çekilirken nedense kendimizi gülümsemek zorunda hissediyoruz. Yani aslında ona bile mutluluk oyunu oynuyoruz. ”

“ Şimdi al yalnızlığımı ört üzerine Olric.. Belki o vakit bırakıp her şeyi… Gelirim bir yerlerden başlamak için yeniden. ” ( Tutunamayanlar )

“ – Elimde değil Olric.

–  Ne efendimiz ?

–  Elleri Olric, elleri…” ( Tutunamayanlar)

“ Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor. ”

“ Sen bilmezsin albayım : İnsanlık tek başına kollarımda can verdi. Yanında kimseler yoktu . ”

( Tehlikeli Oyunlar )

“ Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. ” ( Tehlikeli Oyunlar )

“ İnsanlık öldü. Belki de hiç yaşamamıştı. Belki de benim insanlığım diye bir şey yoktu. Ben hücremde yanlış hayallere sürüklenmiştim. Korkaklığımı insanlık sanmıştım. Yalnızlığı insanlık saymıştım. ” ( Tehlikeli Oyunlar )

“ Biz her şeye hayret eden bir millet olduğumuz için albayım, sevinç ve şaşkınlıkla ellerimizi çırpıyoruz. Zaten bir her zaman alkışlarız. Beğensek de beğenmesek de, oyumuzu versek de vermesek de, her şeyi oyun sandığımız için durmadan ellerimizi çarparız. ” ( Tehlikeli Oyunlar )

“ Herkes tarih okuyor albayım; bugüne değer veren kalmadı. ” ( Tehlikeli Oyunlar)

“ İnsan bazı güçlüklerden, ancak onları unutmak suretiyle kurtulabiliyor albayım. ” (Tehlikeli Oyunlar)

“ İnsanlara kaptırma kendini, durmadan koşuşma, onlara uyma, insan bir makinedir, bir yerde bozulur.. ” ( Tehlikeli Oyunlar )

“ Bizde unutmuş gibi yaparız albayım, hiç kırılmamış, ağlamamış gibi … ” ( Tehlikeli Oyunlar )

“ Benim içimdeki çocuk büyümedi. Yıllardır taşıyorum içimde çocuğu ; yaşamadığı için büyümedi hiç. ”

“ Her biri kendi kafasındaki dünyayı yaşadığı halde, hep birlikte oldukları için, aynı nedenlerle duygulandıklarını,, aynı şeylere güldüklerini sanıyorlardı. ”

“ İçimiz ölür, içimizdeki ölmez albayım. ” ( Tehlikeli Oyunlar)

“ Aklımın içini örümcek ağları sardı ; kafamın sandalyelerinde elbiseler, gömlekler, çoraplar, birikmeğe başladı ; kurduğum hayaller, bir bekar odasının dağınıklığına boğuldu. ”

“ Gözleriniz çok ses çıkarıyor, albayım. ” (Tehlikeli Oyunlar)

“ Beklenen geç geliyor ; geldiği sırada insan başka yerlerde oluyor. ” (Tehlikeli Oyunlar)

“ Kelimeler, albayım, bazı anlamlara gelmiyor. ” ( Tehlikeli Oyunlar )

“ Can çekişmek nasıl bir şey bilir misin Olric? – Hayır efendimiz nasıl bir şey. – Ona  söyleyebileceğin o kadar şey varken susmaktır Olric. ”

“ Beni anlamıyorlardı. Zarar yok. Zaten beni, daha kimler anlamadı. “ Ben iç dünyama dönüyorum. Orada hayal kırıklığına yer yok. ”

“ Hiç şiir okumamış kadar kötüsünüz.”

“ Ben yalnız kalmalıyım başka çarem yok. ”

“ Güçlü olmaya çalışmak beni çok yoruyor Olric. ”

“ Ben , senin bilinçaltı karanlıklarına ittiğin ve gerçekleşmesinden korktuğun kirli arzuların, ben senin bilinçaltı ormanlarının tarzan’ı ! Yemeye geldim seni. Benden kurtulamazsın. Ben senin vicdan azabınım ! ”

“ En tehlikeli kelime nedir Olric? Ama’dır efendim bana göre. Neden Olric? Önceden söylenen her söylemi veya kelimeyi öldürür! Mesela, ‘ seni seviyorum ama’ gibi. ”

“ Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa. Ben kurşun kalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım. ”

“ Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandı bu dünyada? ”

“ Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. ”

“ Sen acıyı biriktirmeyi seversin Olric. Sen biriktirmeyi seversin. ”

“ Ne istiyorlardı senden Selim? Belki sen çok şey istiyordun onlardan… Verdiğinin hiç olmazsa küçük bir parçası kadar bir şeyler istiyordun. Sonunda kaçıyorlardı. ”

“ Ne kadar ürkünç bir iş… Kafamın içinde belirsiz yaratıklar olarak yüzen ve sadece var olmalarıyla yetindiğim cisimciklerin resmini çizmek.  Rüyaların resmini çizmek kadar güç. ”

“ Ne imla, ne satır arası, ne paragraf, boşluk yok Olric. Dopdoluyum. ”

“ Her şeyi duyuyoruz, hiçbir şeyi bilemiyoruz Olric. ”

“ Ben ölmek istemiyorum yaşamak ve ve herkesin burnundan getirmek istiyorum. ”

“ Yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan, iyiymiş gibi yapmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan, o nefeste boğulmaktan sıkıldım. ”

“ Bütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz Olric? Cesareti yalnız kafamızda mı yaşayacağız?  ”

“ İlk yalanı söyledikten sonra bir daha konuşmamalı insan. ”

“ Sen öldün: ben koridorlarında, anlamsız bekleyişler içinde ölüyordum. Gerçekten öldün mü Selim? Bu yalnızlık dolu koca dünyada bütün tutunamayanları öksüz bırakıp gittin mi ? ” ( Tutunamayanlar )

OĞUZ ATAY KİTAPLARI

Tutunamayanlar ( 1972 )

Tehlikeli Oyunlar ( 1973 )

Bir Bilim Adamının Romanı ( 1975 )

Korkuyu Beklerken ( 1975 )

Oyunlarda Yaşayanlar ( 1975 )

Günlük ( 1987 ) Ölümünden sonra yayımlanmıştır.

Eylembilim ( 1987 ) Ölümünden sonra yayımlanmıştır.

Aynı zamanda İnşaat mühendisliği bölümünde öğretim üyeliği yaptığı ve 1975 yılında doçent olduğunda Topografya adında mesleki bir kitap yazmıştır.

Tutunamayanların ardından ikinci romanı Tehlikeli Oyunları  yazan Atay bu ikinci romanıyla da  büyük bir etki yaratmıştır. Bu romanın kahramanı da hayata tutunamayan bir karakterdir. Roman içerisindeki olaylar Hikmet Benol çevresinde gelişmektedir.

Hikmet olayları kafasında büyüten , rüyalar gören ve bunları bazen gerçekle karıştıran biridir. Oğuz Atay  Hikmet ile olumsuz bir tip yaratmıştır. Hikmet sürekli hayatı gereksiz yetersiz olarak görür. Bu konudan şikayet etse de düzeleceğine karşı bir ümidi yoktur. Her ne kadar çaba gösterse de düzelmez.

Ruhsal bunalımlar içerinde kalan Hikmet tam olarak bir tutunamayan örneğidir. Hayal ve gerçeğin birbirine karıştığı Tehlikeli Oyunlar da tam olarak postmodernizm roman içerisindedir. Kimi kaynaklara göre postmodernizmin edebiyatımızdaki ilk örneği Atay’ın Tehlikeli Oyunları’dır.

“ Türk romanında Postmodernist Açılımlar ” adlı eseri ile bilinen Yıldız Ecevit bu romanı yapısalcı bir anlayışla çözümlemiştir.

Bir Bilim Adamının Romanı adlı kitabında bir posta memurunun oğlu olarak Adana’da dünyaya gelen Mustafa İnan’ın hayatı anlatılır. Oğuz Atay bu romanında oldukça büyük bir şekilde saygı beslediği aynı zamanda hocası olan Mustafa İnan’ı ülkede ilme karşı merakı olan gençlere saygı ve sevgi çerçevesinde bir bilim adamı olarak tanıtmıştır.

Oğuz Atay 1975 yılında Korkuyu Beklerken isimli bir öykü kitabı da yazmıştır. 8 hikâyeden oluşan kitap yazarın farklı zamanlarda yazıp, sonradan tek bir başlıkta topladığı öyküsüdür. Her bir öyküde yazarın diğer kitaplarında da olduğu gibi özgün anlatımı ve farklı üslubu dikkat çeker.

Kitaba adını veren Korkuyu Beklerken isimli öyküde  kahraman kaygılı korkak bir tipte olan insandır. Ve birgün mutfak rafında isimsiz bir mektup bulur hikaye bu şekilde başlar. Kitaptaki Beyaz Mantolu Adam öyküsü de oldukça önemlidir.

Hikaye de Beyaz Mantolu Adam olarak geçen bir dilenci vardır bu dilenci hikaye boyunca hiç konuşmamış, hiç bir şeye tepki vermeyen biridir. Yani hayatı kendi içinde yaşayan tiplerdendir. Gördüğü bir sokak satıcısından Beyaz Manto alır ve bununla gezmeye başlar hikâye boyunca bu şekilde gezen adam herkes tarafından ötekileştirilir, dışlanır.

Herkes ona bir şeyler yaptırmaya çalışır. Biri ona cami avlusunda dururken para verir bir başka kişi onu vitrin mankeni olarak kullanır. Beyaz mantolu adam bunları istem dışı bilinçsiz bir şekilde yapar. Ne yaşadığı çevreye uyum sağlayabiliyor ne de tepki gösterebiliyordu yani hiçbir eylemi yoktu bu kahramanın.

Bu öyküsüyle Oğuz Atay birey ve yaşadığı topluma yabancılaşma temasını muhteşem bir şekilde işlemiştir. Unutulan adlı öyküsü de dikkat çeker Oğuz Atay’ın bu öyküde bir kadın kocasına eski kitaplara bakmak içi tavan arasına çıktığını söyler ancak bu bahanedir. Elinde bir fener ile çıkan kadın siyah bir torba ile karşılaşır.

Bu torbadan çürümüş ayakkabıları çıkar bu ayakkabıları giyer ve uzakta görmüş olduğu resimlerin yanına gider. Anne  ve babasının resimlerini görür ve geçmişi hatırlar.  Sonra tavan arasında eski kocasının resmini bulur bu şekilde devam eden hikaye  işlenen konu ve konunun işleniş yönüyle oldukça sıra dışıdır. Bunlar dışında Bir Mektup, Ne Evet Ne Hayır, Tahta At, Babama Mektup , Demiryolu Hikâyecileri( Bir Rüya) olmak üzere toplam 8 hikayeden oluşur.

OĞUZ ATAY ÖLÜMÜ (1934 – 1977)

Edebiyatımızda yeri bambaşka olan Oğuz Atay işlediği konular, romana getirdiği teknikler , edebiyatımıza  postmodernist çizgide ölümsüz romanlar kazandırmasıyla çok önemli bir yere sahiptir. Yazar, beyninde oluşan kötü huylu bir tümör nedeniyle arkadaşı Altay Gündüz’ün Mecidiyeköy’deki evinde 13 Aralık 1977yılında  hayata gözlerini yummuştur. Edirne Kapı Mezarlığı Sakız Ağacı mevkisine defnedilmiştir.

Yaşadığı dönemde ne kadar önemli bir yazar olduğu anlaşılamayan şuan ise  değeri çok  iyi bilinen , yazdığı eserlerle Türk Edebiyatında yeri doldurulamayacak bir yazardır. Hatta Oğuz Atay Korkuyu Beklerken’de şöyle söyler biz okuyucularına “ Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba ? ” diye seslenir. Biz daima buradayız bizim için Oğuz Atay ölümsüz bir yazardır ve böyle olmaya devam edecektir.

Oğuz Atay çok yazmak istediği Türkiye’nin Ruhu adlı eserini tam olarak yazamadan vefat etmiştir. Onu kaybedişimizin 44. Yılında saygı sevgi ve rahmetle anıyoruz. O bizlere bıraktığı nadide eserlerle daima yaşayacak ve yaşatılacak olan büyük bir yazardır.

Ömer Seyfettin Kimdir?

Semantik Makale Nedir? Nasıl Yazılır?

Halikarnas Balıkçısı Kimdir?

Halide Edip Adıvar Kimdir?

TED

Click to rate this post!
[Total: 1 Average: 5]

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı