İnsanlığın Amacı Ne Olmalıdır? - Serkan Hüseyin Atay
Kayıt Dışı

İnsanlığın Amacı Ne Olmalıdır?

İnsanlığın Amacı Ne Olmalıdır? insanlar bu soruya mutlu olmak şeklinde cevap vermekte…

Peki insanları en çok mutlu eden şey ne?

Bu soruya her bir insanın verdiği cevap farklı olmakta… bu cevaplar arasında benzerlik olsa bile her bir insan için cevabın sırası bile değişmektedir.

insanların bazıları, en sevdiği yemeği yiyince mutlu olmaktadır. Bunun için kilometrelerce yol yapıp en güzel restorana gitmek, en güzel hayvanı yemek, en güzel yemek için 1-2 gün uğraşmak onlar için gayet olağan ve gereklidir. Nihayetinde mutlu olacaklardır. Adeta yaşamak için yemezler, yemek için yaşarlar.

İnsanların bazıları için mutluluğun kaynağı paradır. Para gelsin de nereden gelirse gelsin. Önemli değil… Önemli olan paraya sahip olmalarıdır. Para onların mutluluk kaynağıdır. Paraya sahip olmak için vermeyecekleri ödün, katlanamayacakları dert yoktur. Sağlıklarından olmaları işten bile değildir. Para her şeydir.

Bazıları için gezmek en çok mutlu eden şeydir. Dünyayı gezerler. Öyle çok anı biriktirirler ki ömürleri anlatmaya yetmez.

Bazıları için gezmek, para ya da güzel yemek yemekten önce gelen “inanç” vardır. İnanç, mutluluk kaynağıdır. İnanca göre yaşamak saadet getirecektir.

Bazıları için de ten teması her şeyin merkezinde olandır. Bundan başka da mutlu eden bir şey yoktur. Tensel temas için kural yıkıcı olmaları önemli değildir. Yeter ki tensel temasta bulunsunlar. Yakın bir zamanda şöyle bir söz duydum. Yapanın şeyini koparmamışlar da görenin gözünü oymuşlar. Sanırım en tehlikeli mutlu olma şekli bu… neyse…

Bazıları için de en çok mutlu eden şey, kendisinden büyük bir şeyin parçası olmaktır. Futbol takımının bir oyuncusu olarak bir takıma sahip olmak, gün yapan kadınlardan biri olmak, saklambaç oyununun ebesi olmak vs. her hangi bir şeyin parçası olmak onlar için en çok mutluluk veren şeydir. Bu mutluluğun en çok mutluluk getiren şey olmadığını iddia edip en çok mutluluğun tensel temasta olduğunu söyleyen birine: “Tam da gece yarısının olduğu bu saatte tensel temasta bulunuyor olurdun, bu büyük masanın etrafındaki neşeli mecliste bulunmazdın.” dedim. Tatlı su solcusu bu arkadaş elinde silah varmış gibi şarjörü başıma boşaltır gibi yaptı. Neymiş? Bazıları herhangi bir şeyde kaybetmeyi sevmez. Tartışmada bile… herhangi bir şeyi kaybetmeyen insan en çok bu durumda mutlu olur. Oyunda, işte, yemekte, yarışmada… herhangi bir üstünlük taslama ortamında kaybetmemek bazı insanları mest eder.

Bazıları için affetmemek mutluluk kaynağıdır. Zevk vericidir. Öğretmen öğrencisini affetmez. 70 verip mutlu edeceğine 69 verip mutsuz eder. Kadın kocasını, koca karısını asla affetmez. Komşu komşusunu affetmeyip ona olan kötü duygusunu hayatı boyunca taşır. Akraba akrabasını affetmez ve otuz yıl küs kalır. Mezarda tek taraflı bir affediş yaşar. İki hafta önce bir şarkı duydum. Eski bir şarkı… müthiş bir ses… sen affetsen ben affetmem diyordu. Öyle kinlenmiş öyle kinlenmiş ki Allah affediyor ama kendisi değil. Barış Manço şöyle söylemekte: “Yalnız aptallar verdiği sözden dönmez.” Su gibi akmak hiç bir şeye takılmamak sanırım insanlığın amacı olmalıdır.

Lafı fazla dolandırmamak gerek. İnsanlığın amacı kişinin kendi doğrusu etrafında yaşayıp mutlu olmak mı?

Sekiz milyar insanın tamamına bu soru sorulsa yüksek olasılık mutlu olmak en yüksek seviyede cevaplanır.

Nasıl dünyadaki paranın neredeyse yarısı sadece bir kaç kişinin elindeyse mutluluk cevabı da bu sayıya ters orantılı olarak neredeyse sekiz milyara yakın insan tarafından doğru kabul edilir. İnsanlığın da amacı mutluk olmaktır, şeklinde bir kalıp yargı gelişir. Oysa parayı elinde tutan bu azınlık için hayatın amacı mutlu olmak değildir. Değildir çünkü yukarıdaki en güzel yemek, en çok para vs her şeye sahiplerdir. O şeylere sımsıkı sarılırlar. Sarılırlar çünkü onlardan kopmak onlara acı verir. Onlardan kopmamayla dünyadan kopmamayı neredeyse eş görürler. Sonuçta bu dünyadan kopup gideceklerini bilirler. Sahip oldukları onca çok çok çok şeyi kaybetmek kendi hayatlarını kaybetmelerinden daha çok acı veremez.

Bu insanlara insanlığın amacı ne olmalıdır? diye sorulduğunda alacağımız cevap kesinlikle mutluluk değildir. Onların tek bir cevabı var. Bu cevap mutluluk cevabını verenlerin akıllarına asla gelmez. Bin yıl düşünseler akıllarının bir köşesinden geçmez. Denemesi bedava… Bu kelimeleri okuyup bitirdiğinizde bu kelimelerin başlığına hayat veren soruyu en yakınınızdakine sorun… Onun milyarlarca lirası doları yürosu yoksa yüksek olasılık şu cevabı verecektir:

Ölümsüzlüğü Bulmak!

Evet…

Zavallı biz insanların amacı mutlulukken onlara göre insanlığın amacı ölümsüzlüğü bulmaktır. Bunun için yapay zekaya milyarlarını harcarlar. Yapay koyun, yapay insan üretirler. Sahip oldukları hayatın dünyada sonsuza kadar devam etmesini isterler. Bu tür insanlar için eli sıkı deyimi kullanılır. Kara ekranlarda mutlaka görmüşsünüzdür. Zengin birinden yemeğini paylaşması isteniyor. Vermiyor. Fakir birinden isteniyor. Yemeğinin yarısını hemen paylaşıyor. Az da vermiyor. Tam yarısını veriyor. Kardeş payı yapıyor. Zengin daha yemeğini vermezken canını vermeyi hiç istemez ve ölümsüzlüğü arar. Yüksek olasılık ölüm, onun için fakire göre çok daha acı vericidir. Yemeğini bile paylaşmak istemeyen birinin canını verdiğini düşünün. Ölür de canını vermez!

İnsanlığın amacı ne olmalıdır?

Konfiçyüs’e sorduklarında insanlığa ilk olarak konuşmayı öğretmek gerektiğini söyler. Şu anki hükümet ne yaptı? Diyen bir taksi şoförüne: “Bak, Türkiyedeki insanlara konuşmayı öğretiyor.” dediğimde güldü, küçümsedi. Durağa varınca seni söyliycem, böyle dedi diycem, onlar gülecek, dedi. Oysa taksi şoförü aynı Konfiçyüs’ü haklı çıkarır şekilde daha konuşmayı bilmediğinin farkında değildi. Irkçılık yapıyor, mantık hataları ile konuşuyor, çevresinde olan biteni ifade edemiyordu. Böyle olunca konuşmayı bilmediğinin farkına varamıyordu.

İnsanlığın amacı da konuşmayı öğrenmekten başka önce kendisine sonra başkasına en son da maddi çevresine zarar vermemek olmamalıdır.

Bu zarar hayattaki herhangi bir unsur olabilir. Kendine ile kastettiğim kendi aklına ve vücuduna güzel bakmasıdır. Uyuşturucu [tütün (sigara, esrar vs.) içki] kullanmaması, tehlikeli sporlar yapmaması, kafasıyla cam kırmaması, burnuna farklı şekil vermemesi gibi edimler onun vücuduna iyi baktığının işaretidir. Sürekli kara ekrana parmakları ile dokunması, aynı taksicinin yaptığı gibi kafayı din, devlet ve spor işleriyle bozması, dedikodu yapması gibi akıl sağlığına iyi gelmeyen şeyler yapması da vücuduna iyi bakmadığını gösterir. Kendine iyi bakma ile daha pek çok şey sayabilirim fakat bunlar az çok fikir verecektir. Yine de tramvayda iki kolu da parmaklarına kadar sarılı Suriyeli genci söylemem gerek…

– Ellerine ne oldu?

+ Kırıldı!

-Suriyeli misin? (ilk kelimesinden Suriyeli olduğunu anladım)

+Evet

-Nasıl? (kırdın?)

+Vurdum!

-Bir kadına mı?

+(Gülümseyerek) Hayır..

-Bi adama mı? Cama mı? Nereye? İki elin birden nasıl kırıldı?

+Duvara..

-Neden?

+Aileye kızdım, vurdum.

-Nasıl vurdun? (da ikisini aynı anda kırdın?)

Önce birini sonra birini duvara vurdum dedi jest ve mimiklerle. Kendisine zarar vermenin bir çeşidi de bu şekilde sinirlerine hakim olamayıp bir şekilde zarar görmektir. Kişinin en başta yapması gereken şey kendisine zarar vermemesidir.

Başkasına zarar vermemeye gelince…

Bir başkasını öldürmek, yaralamak, zehirlemek, herhangi bir şekilde organ veya aklına zarar vermek insanlığın amacı olmamalıdır. Kişinin ilgi alanı sadece derisinin içi olmalıdır ve kendisine bir zarar geldiğinde Sezen Aksu’nun belirttiği gibi “sadece ölene kadar” sabretmelidir. Kişi bir başkasına zarar vermek için kinlenmemelidir. Zira karşıdaki bilmeden yapıyor olabilir. Bilerek yapıyorsa bile mantıklı bir açıklaması olabilir. Akıl sağlığını kaybetmiş olabilir. Olabilir de olabilir. Bir arkadaşım artık trafikte pek sinirlenmediğini birinin bir hatasında artık o kişiye kızmadığını, onu anlamaya çalıştığını söylemişti. İnsanlığın da amacı bu olmalıdır. Kişi bir zarara uğradığında zararın geldiği kişiyi anlamaya çalışmalıdır. Laf dönüp dolaşıp hep bu söze gelmektedir: “Zannın çoğu haramdır.” Zannetmemek gerek. İnsanoğlu zannetmediğinde daha yaşanılır bir dünya için kapı aralamış olacaktır.

Çevresine zarar vermemek…

Dün farklı bir şehre geldim. Adam bir fırt çekip sigaranın yarısını yola attı. Bir diğeri arabadan boş şişeyi tramvay yoluna fırlattı. Maçta sandalye kıranlar, kamu malına zarar verenler, kamu veya değil her türlü malda israf edenler, sayarım da sayarım. İnsanlığın amacı çevresine zarar vermemek olmalı.

Kişi yapıcı konuştuğunda (Konfiçyüs), kendisine ve karşısındakine zarar vermediğinde, bunun da üstüne çevresini koruduğunda insanlığın amacını gerçekleştirmiş olacaktır. Zira insan, insansız yapamayan bir türe sahip, birlikte yaşamanın da getirisi götürüsü var. Götürü, bu saydığım zararlardır. Bu zararla kişi öbür dünyaya uçabilir, birilerini uçurabilir.

Amaç kesinlikle hep iyiye ve doğruya ulaşmak olmalıdır. Nasıl olsa ölcez, yıkıcı olmamız ya da olmamamız önemli değil demek, olmamalıdır. Yıkıcılığın karşısında kişi kendisini güvende hissedemez ve kendisini gerçekleştiremez. Etrafına faydalı olamaz. İnsanlık hep birlikte yaşıyorsa bu iyiye ve yaratıcılığa mutlaka ihtiyaç duyacaktır.

Komşu komşunun külüne her zaman muhtaçtır. 

Sınırların Olmadığı Bir Dünya Mümkün Mü?

Doğru Olduğu Sanılan 10 Yanlış

Mutlu Bir Hayat Yaşamak İçin Neye İhtiyacımız Var?

TED

Click to rate this post!
[Total: 1 Average: 5]

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı