Bu da Geçer Ya Hu!” – Dünya’nın Geçici Hüznü ve Sevinci -
Kayıt Dışı

Bu da Geçer Ya Hu!” – Dünya’nın Geçici Hüznü ve Sevinci

Hayat, insanoğluna acıyla tatlıyı, hüznüyle sevinci bir arada sunan bir yolculuktur. İnsanın bu dünya hayatında yaşadığı deneyimler, birer misafir gibi gelip geçer. Bu gerçeği fark eden ârif zâtlar, hayatın iniş çıkışlarıyla karşılaştıklarında içten bir tebessümle “Bu da geçer ya Hu!” derler.

Ancak bu ifade sadece geçici olan dünya nimetlerini ve sıkıntılarını hatırlatmakla kalmaz, aynı zamanda insanı teselli eder ve ona teslimiyetin, sabrın ve rızanın değerini hatırlatır. Dünya hayatının gelip geçici olduğu gerçeği karşısında insan, hüzün ve sevinciyle birlikte, bu duyguların üzerine yüksek bir perspektiften bakmayı öğrenir.

insan hüzün ve sürur ile dolu bir misafirhânedir

Evet, insan hüzün ve sürur ile dolu bir misafirhânedir. Her şey gelip geçici olarak onu ziyaret eder ve sonra gider. Bu anlayış, acıya takılıp kalmanın, sevince kapılıp gururlanmanın anlamsızlığını gösterir. İnsan, bu gelip geçici misafirlerle yaşamayı öğrenmeli ve onların ziyaretini beklememeli, teslimiyetle karşılamalıdır.

Mânevî terakkî, insanın iç dünyasında yükselişle gerçekleşir. İslam’ın derûnî vasıfları, mü’minlere derin bir ufuk sunar ve onları manevi gelişime teşvik eder. Ancak bu yolda ilerlemek, teskiye-i nefs ve tasfiye-i kalp eğitimi gerektirir. Bu eğitim, insanın dünyevi arzularından sıyrılıp manevi olgunluğa ulaşmasına yardımcı olur.

Bu da geçer yâ Hû!” sözü, içinde yaşadığımız fani dünyanın doğal döngüsünü hatırlatır. İnsanın başına gelen sıkıntılar ve musibetler de, sevinçler ve nimetler de birer misafirdir. Hiçbir şey kalıcı değildir ve gelip geçerler. Bu bilinçle insan, dünya hayatının geçiciliğini kabul ederek yaşar ve manevi gelişimi için gayret gösterir.

Gerçek aşk ve yakınlık

Gerçek aşk ve yakınlık, insanın en zor zamanlarında ortaya çıkar. Peygamberler ve hak dostları da terfî-i derecât için hayatları boyunca birçok çile ve imtihanlarla sınanmışlardır. Çünkü çekilen acılar, manevi yükselişi destekleyen birer fırsattır. Halk arasında kahır gibi gözüken gamlar ve elemler, aslında bir lütf-i ilâhîdir. Bu sıkıntılarla sınanan gönüller, teslimiyetin pınarından beslenir ve Hakka daha çok yaklaşırlar.

Es’ad Erbîlî Hazretleri’nin ifade ettiği gibi, insan bazen adeta bir çile kervanına dönüşebilir. Ancak bu çileler, onun manevi terakkisine ve olgunluğuna katkıda bulunur. Sabırla ve teslimiyetle karşılanan bu imtihanlar, insanın Rabbine yakınlaşmasına vesile olur ve onun manevi derecelerini yükseltir.

bu da geçer ya hû yüzük hikayesi

Eski zamanlarda, bir krallığın zengin ve cömert bir kralı vardı. Kral, halkına karşı çok merhametliydi ve onların mutluluğu için elinden geleni yapardı. Herkesin sevgisini ve saygısını kazanmıştı. Ancak, zamanla kralın gönlünde bir hüzün belirdi ve içine kapanmaya başladı.

Bir gün, krallığın en bilge kişilerinden biri olan büyücü, kralın hüzünlü halini fark etti. Ona yaklaşarak, “Ey Kralım, neden böyle üzgünsünüz?” diye sordu.

Kral, içini dökmek istedi ve “Bilge dostum, belki de her şey geçici ve anlamsızdır. Her ne kadar halkım beni seviyor ve değer veriyorsa da, içimde bir boşluk hissediyorum. Bütün bu şöhret ve servetin anlamı nedir ki? Benim için bir hazine arıyorsun, fakat nedir bu hazine?” dedi.

Büyücü, kralın sözlerini dikkatle dinledi ve onun içindeki hazineyi bulmasına yardımcı olmaya karar verdi. Uzun bir arayışın ardından, bilge adam sonunda kral için özel bir yüzük yaptı. Bu yüzükte, “Bu da geçer ya hû” yazılıydı.

Büyücü, yüzüğü krala uzatarak, “Ey Kralım, bu yüzük size içindeki hazineyi hatırlatacak. Her ne zaman sevinçle dolup taşsanız ya da hüzün ve sıkıntı içinde olsanız, yüzüğü elinize alın ve üzerindeki yazıyı okuyun. O zaman, her şeyin geçici olduğunu ve hayatın iniş çıkışlarının bir misafir gibi geleceğini hatırlayacaksınız.” dedi.

Kral, yüzüğü aldı ve üzerindeki yazıyı okudu. Anlamını derinlemesine düşündü ve yüzük parmağında parladı. Artık ona her zaman hatırlatacak bir hatıra vardı.

O günden sonra, kralın tavrı değişti ve içine kapanık halleri yerini huzura ve kabulle dolu bir ruh haline bıraktı. Sevinçlerini abartmadan yaşadı ve sıkıntılarla baş etmeyi öğrendi. Yüzüğünü gördükçe hayatın geçiciliğini hatırlar, zorluklar karşısında sabırla hareket eder ve nimetlere karşı tevazu içinde olurdu.

Kralın bu değişimi, halkı arasında da dikkat çekti. Ona olan sevgi ve saygıları daha da arttı. Herkes, kralın iç dünyasında yaşadığı değişimi ve hikmetli yüzüğünü konuşuyordu. Halk, bu sözü zamanla gündelik yaşamlarında da kullanmaya başladı. Her ne zaman zorluklarla karşılaşsalar ya da aşırı sevinç yaşasalar, “Bu da geçer ya hû” diyerek hüzün ve sevincin bir misafir gibi geleceğini hatırlıyorlardı.

Böylece, kralın hüzünlü ruh hali, bilge büyücünün ona hediye ettiği bu hikmet dolu yüzük sayesinde dönüşmüştü. Kralın hayatı ve halkının hayatı, içindeki hazineyi hatırlayan bu yüzükle daha anlamlı ve huzurlu bir hale gelmişti. Bu eşsiz yüzük, krallığın en değerli hazinesi olmuştu.

bu da geçer ya hu hikayesi padişah

Bir zamanlar, zengin ve güçlü bir padişah yaşarmış. Padişahın adı Selim’di ve ülkesi, güzellikleriyle ünlü bir cennet bahçesine benziyordu. Selim, halkı için her türlü lüks ve refahı sağlayarak onların mutluluğunu düşünüyordu. Ancak, bir süre sonra içine bir hüzün çöktü ve bu mutluluk duygusu eksik kalmış gibi hissetmeye başladı.

Bir gece, gördüğü bir rüya padişahı derinden etkiledi. Rüyasında, kendisine bir bilge kişi göründü ve ona bir yüzük hediye etti. Bu yüzük, üzerinde “Bu da geçer ya hû” yazılıydı. Padişah rüyasından uyandığında, bu yüzüğü gerçek hayatta da istediğini fark etti. Çünkü rüyadaki yüzük, içine düştüğü hüznü anlamlandıran ve ona huzur veren bir etkiye sahip olmuştu.

Büyük bir arayışın ardından, padişah sonunda o bilge kişiyle karşılaştı. Ona rüyasını anlattı ve o özel yüzüğü gerçek hayatta da almak istediğini söyledi. Bilge kişi, yüzüğü verdi ve şu sözleri söyledi: “Ey Padişah, bu yüzük, sana içindeki hazineyi hatırlatacak. Her ne zaman sevinçle dolup taşsan ya da hüzün ve sıkıntı içinde olsan, yüzüğü eline alıp üzerindeki yazıyı oku. O zaman, her şeyin geçici olduğunu ve hayatın iniş çıkışlarının bir misafir gibi geleceğini hatırlayacaksın.”

Padişah, bu bilge öğütlerle yüzüğü alarak ülkesine döndü. Artık ona her zaman hatırlatacak bir hatırası vardı. Her ne zaman zor zamanlar geçirse ya da aşırı sevinç yaşasa, yüzüğüne baktı ve “Bu da geçer ya hû” diyerek hüzün ve sevincin bir misafir gibi geleceğini hatırlıyordu.

Bu hikmet dolu yüzük sayesinde padişahın iç dünyasında büyük bir değişim yaşandı. Daha önce belki de göremediği anlamları, şimdi yüzüğünü gördükçe hatırlıyor ve hayata dair daha sağlam bir perspektife sahip oluyordu. Padişahın bu değişimi, sarayında ve ülkesinde de dikkat çekti. Halkı, onun iç huzurunu ve sağlam karakterini örnek aldı.

Selim’in hüzünleri hala zaman zaman gelip geçse de, o artık “Bu da geçer ya hû” sözü ile sıkıntılarını ve sevinçlerini bir misafir gibi karşılıyor ve hayatın iniş çıkışlarından dersler çıkarıyordu. Böylece, padişahın içindeki hazineye dair bu hikmet dolu yüzük, onun yaşamına anlam ve huzur katmıştı. Selim, halkına ve ülkesine olan sorumluluğunu daha bilgece ve sabırlı bir şekilde taşımaya devam etti.

bu da geçer ya hu mevlana

“Bu da geçer ya hû” sözü, Mevlana Celaleddin Rumi’nin eserlerinde ve hikmet dolu sözlerinde sıkça yer alan bir ifadedir. Mevlana, İslam tasavvufunun önemli şairlerinden ve düşünürlerinden biridir. Özellikle “Mesnevi” adlı eseri, Mevlana’nın en ünlü eserlerinden biridir ve içerisinde pek çok hikmetli söz barındırır.

“Bu da geçer ya hû” ifadesi, Mevlana’nın öğretisinde hayatın geçiciliğini ve dünya nimetlerinin gelip geçiciliğini vurgular. Bu söz, insanın dünya hayatındaki hüzün ve sevinci, sıkıntı ve mutluluğu birer misafir gibi kabul etmesini ve her durumda sabırla, tevekkülle ve şükürle hareket etmesini öğütler.

Mevlana’nın bu ifadesi, insanın dünya hayatında yaşadığı her türlü deneyimin gelip geçici olduğunu hatırlatır. Hayatın iniş çıkışlarını bir ders olarak görmeyi ve her durumda Allah’a teslim olmayı öğretir. İnsan, sevinçlerde de şükretmeli, sıkıntılarda da sabretmelidir.

Dolayısıyla, Mevlana’nın “Bu da geçer ya hû” ifadesi, derin bir hikmet içerir ve insanlara hayatın geçiciliğini hatırlatırken, aynı zamanda hüzün ve sevincin gelip geçici misafirler olduğunu fark etmemizi sağlar. Bu düşünce, insanın ruhunda huzur ve tevekkül sağlar, hayata daha anlamlı bir perspektifle bakmasına vesile olur.

bu da geçer ya hu Kazasker Mustafa İzzet Efendi

Kazasker Mustafa İzzet Efendi, 19. yüzyılın önemli Osmanlı devlet adamlarından biridir. Hayatı ve eserleri hakkında bazı bilgilere ulaşabiliyoruz.

Mustafa İzzet Efendi, 1801 yılında İstanbul’da doğdu. İyi bir eğitim alarak kendini geliştirdi ve devlet hizmetine girdi. Osmanlı bürokrasisinde yükselen bir kariyere sahipti ve çeşitli görevlerde bulundu. Sonunda, 1856 yılında sadrazam olan Keçecizade Fuad Paşa’nın vekili olarak Kazaskerlik görevine getirildi.

Kazasker Mustafa İzzet Efendi, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk modern anayasası olarak kabul edilen “Tanzimat Fermanı”nın kaleme alınmasına da katkıda bulunmuştur. Tanzimat Fermanı, 3 Kasım 1839’da II. Mahmud tarafından ilan edilmiş ve Osmanlı toplumunda önemli reformlara yol açmıştır.

Kazasker Mustafa İzzet Efendi, hukuki ve siyasi alanda önemli katkılar yapmış ve Osmanlı Devleti’nde modernleşme çabalarına destek vermiştir. Aynı zamanda bir düşünür ve yazar olarak da tanınmıştır. Eserleri arasında şiirler, mektuplar ve çeşitli hukuki metinler bulunmaktadır.

Ölüm tarihi hakkında kesin bilgiler bulunmamakla birlikte, genellikle 1870 yılı civarında vefat ettiği kabul edilmektedir. Osmanlı dönemindeki etkin siyasi ve entelektüel kişiliği ile Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Osmanlı tarihinde önemli bir figür olarak anılmaktadır. Ancak, Mevlana’nın “Bu da geçer ya hû” ifadesi ile ilgili hikayesi olarak bahsedilen bilgilerin kaynağı ve doğruluğu hakkında net bir bilgi bulunmamaktadır.

bu da geçer ya hu kimin sözü

“Bu da geçer ya hû” sözü, Mevlana Celaleddin Rumi’ye (1207-1273) atfedilen ünlü bir ifadedir. Mevlana, İslam tasavvufunun önemli düşünürleri ve şairlerinden biridir. Anlamı, hayatın iniş çıkışlarının, hüzünlerin ve sevinçlerin gelip geçici olduğunu vurgulayan bir hikmet dolu sözdür.

Mevlana Celaleddin Rumi, “Mesnevi” adlı eserinde de bu tür hikmetli sözlerle doludur. Onun öğretileri, insanların iç dünyasında dönüşüm ve olgunlaşma sürecine ışık tutar. “Bu da geçer ya hû” ifadesi, yaşadığımız her türlü durumun, sevinçlerin ve sıkıntıların birer misafir olduğunu hatırlatarak, insana sabır, tevekkül ve şükür duygularını öğretir.

Mevlana’nın öğretileri ve eserleri, yüzyıllar geçse de hala insanların hayatına ışık tutmaktadır. Onun düşünceleri, evrensel bir anlayışa sahip olup, insanlar arasında sevgi ve hoşgörüyü yaymıştır. Mevlana Celaleddin Rumi’nin öğretileri, dünya çapında saygı ve hayranlık kazanmış ve zaman içinde birçok insanın hayatına dokunmuştur.

Doğrulanmasa da “Bu da geçer ya hû” ifadesini Kazasker Mustafa İzzet Efendinin söylediği iddia edilir.

Yazar Notu

“Bu da geçer yâ Hû!” sözü, hayatın iniş çıkışlarına, hüznüne ve sevincine karşı gösterilen olgun bir yaklaşımı ifade eder. İnsan, dünya hayatının geçici olduğunu hatırlayarak teslimiyetle yaşamalı, sıkıntılara takılıp kalmamalı ve nimetlere de gururlanmadan şükretmelidir. Dünya misafirliği sırasında insan, manevi terakkisi için çileleri bir fırsat olarak görmeli ve Rabbine yakınlaşmak için bu imtihanları sabırla karşılamalıdır. Ancak böylece insan, gerçek anlamda manevi yükselişi yaşayabilir ve Rabbine olan yakınlığını artırabilir. Unutmayalım ki, “Bu da geçer yâ Hû!” ve gerçek hayat ahirettedir.

Din Ve Bilim Uyumlu Mu?

Ruh Nedir? Yaşamdan Önce Varmı ve Sonrasında da Devam Ediyor mu?

Tanrının Var Olduğunu Nasıl Anlarız

TED

Click to rate this post!
[Total: 2 Average: 5]

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı