Doğru Olduğu Sanılan 10 Yanlış - Serkan Hüseyin Atay
Kayıt Dışı

Doğru Olduğu Sanılan 10 Yanlış

Doğru Olduğu Sanılan 10 Yanlış  dedik ve başlıyoruz. Denizden çıkıp kumsala ıslak bir şekilde uzandığınızda vücudunuzun arkasına yüzlerce kum yapışır. Bunları istediğiniz kadar elinizle çıkarmaya çalışın, başarılı olamazsınız. Bize öğretilen yalan yanlış bilgilerin de doğrusunu bir yerde okumamız onların gerçeğine anında sahip olmamızı sağlayamaz.

Çünkü insan gerçeğe değil hayale inanan bir zihin yapısına sahip. Çin seddi uzaydan görülebiliyormuş. Hayal ile oluşturulan bu bilgiye Türkiye’deki her bir kişi inanır. Neden? Çünkü hayal… Peki ne oluyor da hayal, gerçekten daha gerçek oluyor. Aslında iki bilinmeyenli denklem gibi bir cevabı var. Yalan söylemek bir içgüdüdür diycem. Gerçek olduğu için kimse inanmaz. İspat etsem yine inanmaz.

Yalana inanıyor olup gerçeğe inanılmaması kadar insanın ağzını açık bıraktıracak hiç bir şey yok. Yalan, bir içgüdü çünkü türümüzün bütün bireylerinde aynı şekilde görülüyor. Yalan söylemeyen yoktur diyoruz ya, doğar doğmaz emmeyen bebek de yoktur. Var denebilir.

Tartışma adabının lezzetini tatmamış olanlar hemen milyonda binde yüz binde bir olasılıktan bahsedecek ve doğar doğmaz emmeyen bebek var diyecektir. Tabi ki bozuk bebek emmez. O da milyonda bir… İstisnalar kaideyi bozmaz sözünü sürekli duymak için aşeren vardır ve bunlar için söz israf etmeye değmez, neyse…

Yalan bir içgüdü ise ve hayatta her şey zıttı ile varsa o zaman yalanın zıttı doğru söylemektir. İnsan da doğruyu söylemiyorsa, söyleyemiyorsa, söylemesi iyilik değil kötülük getiriyorsa ve saire ve saire… o zaman söylenmeyen şeyin yerinin dolması icap eder.

Bu da hayaldir. Demirel her zaman söyler: “Boşluklar her zaman doldurulur.” İnsanlar da söylenmeyen doğrunun açtığı çukuru hayalle doldurur. Doğru ile dolmayan çukur yalanla dolar. İnsanın her tarafı yalan olur.

Bu yalanlar da sürekli tekrar ettiğinde artık insanın gerçeği olur. İnsanoğlu bin yıl boyunca çorapların iki farklı renkte giyilmeyeceğini tekrar etti. Tersini yapan ben’a güldü. Şimdi insanoğlu her şeyi iki farklı renkte (pantolonun bir yarısı siyah, diğer yarısı gri) giyilebileceğini tekrar ediyor. Şimdi de gerçek bu…

 

 

 

 

 

HAYAL 1

İnsan beyninin %10’unu kullanabiliyor.

 

GERÇEK 1

İnsan beyninin %100’ünü kullanabiliyor.

 

AÇIKLAMA 1

Göz, el, ayak… Bunların yüzde yüzünü kullanan insanda beyin bunlardan farklı bir şey değildir. Her ne iş için elinizin yüzde kaçını kullanıyorsanız, beyninizin de o kadarını kullanıyorsunuzdur. Çay bardağını kaldırmak için elinizin yüzde kaçını kullanıyorsunuz? %100’ünü… O zaman 2 x 2 = 4 doğru cevabını verirken eğer beyninizin %10’unu kullanıyorsanız, cevap %90 eksik demektir. Çünkü çay bardağını sadece elinizin %10’u sayılabilecek baş parmağınızla kaldırmıyorsunuzdur. Tamamıyla kaldırıyorsunuzdur. Allah her bir uzvu tam kullanalım diye yaratmışken, neden bir uzvun çok büyük bir parçasını kullanmayalım diye yaratsın ki?

 

HAYAL 2

İnsanda içgüdü yoktur.

 

GERÇEK 2

İnsanda içgüdü kesin delillerle vardır.

 

AÇIKLAMA 2

Bir türün tüm bireylerinde aynı şekilde görülen şey içgüdüdür. İçgüdü kişinin içinden gelen ve doyurulana kadar engellenemeyen emirlerdir. Su iç, yemek ye, uyu, öp gibi… Bebeği olmayan bir kadın “bebek yap” emrini her an duymaktan çıldırmamak için kendisine “aslında hayatım boyunca hiç bebek istemedim” şeklinde bir akıl kalkanı oluşturur. Zira bu emir yerine getirilene kadar engellenemez şekilde vücut tarafından verilir. Çölde kalmış birine kendi vücudu sürekli su içmesi için emir verir. Kişi içmezse ölür. Doğar doğmaz her bebek emer. Vücut bebeğe emmeyi emreder. Bebeğin zihni bozuksa, bedeni hastaysa emmez. Fakat bebeklerin neredeyse tamamı sağlıklıdır ve bedenin bu emrine hemen uyup emerler. Emmezlerse yaşayamazlar. İnsanda içgüdü vardır  ve bu içgüdü yaşamasını sağlar. Gelelim neden içgüdü yoktur, dendiğine. Aşağıdaki “HAYAL 3″te bunun cevabı vardır.

 

HAYAL 3

Avrupa bir kıtadır.

 

GERÇEK 3

Avrupa bir kıta değildir.

 

AÇIKLAMA 3

Etrafı denizle çevrili kara parçası adadır. Etrafı denizle çevrili büyük kara parçası ise kıtadır. Örneğin Avustralya, Amerika… Bunların etrafının %100’ü suyla çevrilidir. Avrupa kıtası olduğu söylenen kara parçasının ise doğusu başka bir kara ile bitişiktir. Başka bir söylemle Avrupa diye bir yer yoktur. Asya denen bir kıtanın batı kısmına Avrupa denmiştir. (O zaman doğusuna da Asyapa denmeli!) Yakın bir zamanda şöyle bir şey duydum. Aslında Avrupa haritada çok az yer kaplıyor ama Avrupalılar kendilerini büyük göstermek için haritada Avrupa’yı büyük çizmişlerdir. Doğru ya da yanlış, gerçek nasıl bilinir bilmiyorum. Yine de bu bakış açısına benzer şekilde Avrupa’nın farklı, üstün bir yer olduğunu imâ etmek için Asya’nın batı kısmına Avrupa denmiş gibi gözüküyor. Neden? Çünkü biz farklıyız. Aynı şekilde de insanda içgüdü yoktur denmekte… Neden? Çünkü biz hayvanlardan farklıyız. Bu farkı nasıl anlıyorsun? Hiç… biz insanız. Cevap aynen bu! Mantıktan uzak bir cevap… Avrupa bir kıta değil, bir imparatorluktur. Camlara birden fazla reklam asılamaz, şeklinde bir kurala Avrupa’daki her topluluk uymak zorundadır. Bu da onların tek bir yerden yönetildiğini gösterir. Yönetim şekli bir kara parçasının kıta olup olmamasını betimleyemez. Yer yüzü şekilleri kıtanın ne olduğunu bize anlatır. Avrupa İmparatorluğu farklı bir şeydir, Avrupa Kıtası farklı bir şeydir.

 

HAYAL 4

Hayvanlar düşünemez.

 

GERÇEK 4

Hayvanlar aynı bizim gibi düşünür.

 

AÇIKLAMA 4

Anneleri ekrandaki fare videosuna pek ilgi göstermezken, bebekleri olan Tırmık ve Pamuk fare videosuna farklı tepki veriyordu. Pamuk, ekranda aniden beliren her bir fareyi patisinin altına alıp tuttuğunu sanıyordu. Tırmıksa daha ekranda gördüğü ilk fare ekranda kaybolurken hızlıca ekranın arkasına geçip farenin nereye gittiğini bulmaya çalıştı. Bu üç kedinin farklı tepkiler vermesi onların düşünebildiğinin ispatıdır. Nasıl mı? Aklı başında bir anneyle Tırmık ve Pamuk gibi “biri zeki diğeri zihin engelli iki çocuk” bir arada bulunsun. Anne hiç düşünmeden sabah kahvaltısı için fırından ekmeye almaya gider. Zihin engelli Pamuk’un aklına ekmek almak hiç gelmez. Ondan alması istenirse TV’nin karşısına geçip ekrandan ekmek çıkmasını bekleyebilir. Zira gerçeklerden kopuktur. Bunu ona eksik zihni yaptırır. Tırmık gibi olan çocuktan ekmek almasını istediğimizde gideceği yeri bilir. Ne yapacağına da kendi karar verir. Ekranda beliren farenin ekranda kaybolduğu ilk anda ekranın arkasına geçip fareyi araması bizi güldürebilir. Fakat bu çok zekice bir davranıştır. Nesnenin devamlılığı ilkesi sadece zeki olmayan bebek için geçerlidir. Ekranda kaybolan fareyi yok oldu sanır. Aynı Pamuk gibi… Oysa Tırmık o farenin kaybolmadığına karar veriyor. Bunu da düşünerek yapıyor. Bu da insanla aynı bilince sahip olduğunu gösterir.  Normal zekaya sahip insanlar da bu şekilde hareket eder. Bulutların arasına giren bir uçak için “tüh, uçak artık yok” demez. İlk kez sinema ekranında bir trenin kendisine doğru geldiğini gören insanlar trenden kaçmıştır. İnsanlar ve hayvanlar düşünebildiği için tehlikeden kaçar. Yine bir videoda sahibi masada duran iki kapalı bardaktan birini seçmesini köpekten ister. Köpek patisiyle kendisine göre sağdakini seçer. Kız bardağı açar. İçinden 1 yiyecek çıkar. Onu ağzına alıp tam yiyecekken kız diğer bardağı açar ve o bardağın altında bir sürü yiyecek vardır. Köpek ağzına aldığı o 1 yiyeceği geri bırakır ve diğer bardağı seçer ve aslında ben öbür bardağı seçmiştim der gibi patisiyle diğer bardağı işaret eder. Sizce köpekle bir insan düşünüşü arasında fark var mı? Biz de bazen kaybetmeyi sevmediğimiz için yaaa diyip diğer tarafı seçmez miyiz? Köpek de kaybetmeyi sevmiyor. Aynı biz.

 

HAYAL 5

Yarasalar kördür.

 

GERÇEK 5

Yarasalar kör değildir.

 

AÇIKLAMA 5

İnsanların çok çok az bir kısmı kördür. Yarasaların da bu oranda kör olma olasılığı vardır. Fakat bunun dışında yarasaların gözleri görmez anlamında onlara kördürler demek doğru değildir. AÇIKLAMA 4 gibi uzun uzun yazmanın hiç gereği yok. Uçmak için kanatlara sahip olan yarasalar, belki de görmek için gözlere sahip olabilirler mi?! Ne dersiniz? Hangi yarasının gözleri yok ki?

 

HAYAL 6

Erkekliğin %90’ı kaçmaktır.

 

GERÇEK 6

Canlılar tehlike anındaki kaçma eğilimi oranı %100’dür.

 

AÇIKLAMA 6

Bu söz sanki kadın ya da hayvan, erkeğe benzemez gibi bir anlam vermektedir. Gerçekte bir bomba patlatırsanız, canlının ilk tepkisi kaçmak olacaktır. Yok eğer bu gerçek bana göre değil, ben buna inanmıyorum derseniz, ölçün bakalım kadının % kaçı kaçmaktır? Yüksek olasılık eşit olduğunu göreceksiniz. Bu oran hayvanlarda da öyledir. Diamond’ın Tüfek Mikrop Çelik kitabında Avrupalılar, silahı icat edip Amerikan yerlilerine doğru ilk patlattığında 10.000 kişinin sağa sola kaçıştığı söylenir. Sadece erkekler mi kaçışmış? Yoksa etraftaki tüm canlılar mı? Dünyayı erkek yönetiyor ya, erkeğe de kaçmak yakıştırılmaz ya, ama kaçıyor ya, eee bu kaçışa nasıl güzel bir kılıf uydurulmalı ki kaçan utanmasın? Hah buldum. Erkekliğin %90’ı kaçmaktır. Eğer kaçmayan bir %10 varsa da, o bizden değildir. Biz doğrusunu yapıyoruz. O yapmıyor. İşi çözdük, hadi dağılalım.

 

HAYAL 7

B12 vitamini sadece hayvandan gelen şeylerde vardır.

 

GERÇEK 7

B12 vitamini sadece hayvandan gelen şeylerde yoktur.

 

AÇIKLAMA 7

B12 vitamini yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, mantarlar vb. pek çok şeyde vardır. B12 vitamini olarak bilinen kobalamin, ısıya karşı dayanıksızdır. Dolayısıyla ısı görünce etkisiz hale gelir. Hayvandan gelip de pişirilmeyen şey olmadığına göre B12 sadece hayvandan gelen şeylerde vardır demek doğru, ama bu doğru geçersiz bir bilgidir. Ne için geçersiz bir bilgi? Vücudu çalıştırmak için tabi. B12 vitamini hayvanda varsa ve pişirince yok oluyorsa istediği kadar çiğ halde var olsun. Ayrıca hayvandan gelen şeylerde B12 var mı yok mu o da şaibeli, varsa da ısı ile yok oluyordur. Sonuçta B12 vitamini sadece hayvandan alınabilir demek kocaman bir yalandır. Çiğ yenen sebze meyveler (çiğ mercimek, nohut, marul, tere vb) yeterli kobalamin kaynağıdır. Hayvandan gelen hiç bir şeyi yemeyen veganların da dışardan ek olarak B12 vitamini almasına gerek yoktur. Neden var deniyor? Çünkü kimse sokakta yürüyen bir vitamin görmemiştir. Vitamin neye benzer, bilmez. Haliyle insan, vitamini göremediği için hayale sarılır. Hayali gerçek yapar. Bu da zaten hayvan endüstrisinden para kazananların işine gelir.

 

HAYAL 8

Güneş – sürekli yanıyor olduğu için- turuncu sarıdır.

 

GERÇEK 8

Güneş beyazdır.

 

AÇIKLAMA 8

Güneş, doğuda ilk göründüğünde neredeyse kırmızıdır. Biraz daha yükseldiğinde (görünür olduğunda) turunculaşır. Biraz daha yükselirse de sarıya döner. Oysa tam öğle vakti atmosferin etkisiyle türlü renklere bürünen güneş, artık en tepede olduğu için ve atmosfer artık ona oyun oynayamadığı için gerçek rengini gösterir. Öğlen yarım saniye de olsa güneşe baktığınızda bembeyaz olduğunu göreceksinizdir. Deneyin ve şaşırın. Çocuklar, resim yaparken güneşi sarı çizebilir. Gayet doğal çünkü beyaz zemine beyaz güneş çizmenin anlamsızlığını bir çocuk bile fark edebilir. Peki NASA’ya ne olur. Atmosfersiz ortamda güneşin fotoğrafını çektiğini iddia ediyor ve güneşi sarı olarak gösteriyor. İyi de beyaz olan güneş atmosferimizin oyunu sayesinde turuncu sarı görünüyor. NASA, güneşi neden sarı olarak gösteriyor? Uzayda olduğunu iddia ettikleri teleskopların güneşi aynı bizim gibi beyaz olarak görmesi gerekmez mi? Kaldı ki biz atmosferin en az etkilendiği anda bile beyaz görebiliyoruz. Alın size bir hayal daha…

 

HAYAL 9

TV’yi yakından izlemek gözü bozar.

 

GERÇEK 9

TV’yi yakından izlemek gözü bozmaz.

 

AÇIKLAMA 9

TV, PC, Cep telefonu veya başka bir şeyi yakından izlemek gözü bozmaz. Gözü bozan şey, bakılan her ne ise ona “sürekli” bakmak gözü bozar. Sürekli olarak çalışırsanız hasta olursunuz. Sürekli soğukta kalırsanız hasta olursunuz. Sürekli titreşime maruz kalırsanız yüksek olasılık kanser olursunuz. Süreklilik hali insanı hasta eder. Her şeyin fazlası zarar sözü bu sürekliliğin açıklamasıdır. Mesela affetmemek! Affetmemek de sizi hasta edebilir. Bu da bir tür sürekliliktir.

 

HAYAL 10

Gerçekler acıdır.

 

GERÇEK 10

Gerçek değil hayal acıdır.

 

AÇIKLAMA 10

Ölüm gerçektir, ne acı?

Yakın zamanda bir terzi: “Allah ölmeyi nasip etsin.” dedi.

Bir an için ne demek istiyor, iç geçirdim.

Daha sonra da ölmesek ne olur, diye düşündüm ve ne demek istediğini anladım.

Başka bir zaman da kaldırımda karşılaştığım çok yaşlı biri: “Allah elden ayaktan kesilmeden ölmeyi nasip etsin.” dedi.

Bu isteklere bakıldığında ölüm acı değil istenen bir şey. Bu iki kişi de ölmek istiyor.

Tam tersine ise insanlık ölümsüzlüğü bulmak için cırmalıyor.

Her ne kadar ölüm gerçek ve bu gerçek bize acı gelse de aynı yukarıdaki iki kişinin hissettikleri gibi acı olan ölüm değil ölümsüzlüğün peşinde koşmaktır. Nasıl mı?

İnsan, ölümsüzlüğün peşinde koşarken on binlerce yüz binlerce milyonlarca hayvan ve insanı deney adı altında katletmiş olabilir. Ne acı bir hayali koşudur bu böyle!

Mutluluğun Sırrı Nedir

TED

Click to rate this post!
[Total: 1 Average: 5]

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı