Bir şeyin gerçek olup olmadığını nasıl anlarız? - Serkan Hüseyin Atay
Kayıt Dışı

Bir şeyin gerçek olup olmadığını nasıl anlarız?

En başta söyleyeyim.

Bir şeyin gerçek olup olmadığını anlamanın tek bir yolu var.

Ünlü bir düşünür, biri size her şeyin tek bir çözümü olduğunu söylerse olanca hızla oradan kaçın, der.

Ben de bir şeyin gerçek olup olmadığını anlamanın tek bir yolu var diyorum, bu yazını hemen bırakmanız gerektiğini söylüyor düşünür, fakat bu bir problem çözme cümlesi değil. Zaten gerçek de kimsenin umurunda değil. Gerçeğin kimsenin umurunda olmaması insanların önceliğinden belli. İnsanlar gerçeği iki, üç hatta dördüncü sıraya itebiliyor. Nasıl mı?

İnsan bazen bir şey hakkında yorum yapmak istemez. Gerçeği hasır altında tutmak ona güven verir. Bu şekilde gerçeği ilk sıradan alıp aşağılarda bir yerlere saklar ki bu sadece en hafif başlangıç.

İnsan bazen bir şey hakkında yorum bir yana konuşmak bile istemez. Sorulan soruya başka bir şekilde cevap verir. Yalan söylemez ama doğru cevabı da vermez. Bu ikinci derece bir örtüştür.

İnsan bazen bir şey hakkında kendisine doğrudan sorulara yalan söyler. Gerçeği gizler. O gerçeğin gün yüzüne çıkmasını isteyenlere inat altlarda bir yerlerde kalmasını tercih eder. Bu üçüncü derece bir gizleyiştir.

İnsan bazen bir şey hakkında hiç kimseye bir şey söylemek istemez. Dillendirilmeyen şey hakkında kimsenin bir bilgisi, haberi, yorumu olmayacağı için bu şeyden sadece bir kişinin haberi olur. O da bu bilgiye sahip olan kişinin. Bu dördüncü derece bir gizleyiştir. Kişi sadece kendisi ile konuşuyordur.

İnsan bazen bir şey hakkında kendine bile yalan söyler. Bu her insanın doğal bir savunma mekanizmasıdır. Bir ben vardır benden içeri sözü bu durumu çok güzel anlatan bir sözdür. Birbirine yalan söyleyen iç içe yaşayan iki halin birbirine küsmesi gibi bir şeydir bu. Bu beşinci derece bir gizleyiştir.

İnsan bazen bir şey hakkında kendisi ile bile konuşmaz. O şey asla dillendirilmez. Örtüktür. Derinlerde bir yerde bir zaman gelip de açığa çıkacağı gün için sessizce bekler. Bu sessizlik bazen mezarda bile devam edebilir. Freud’un ortaya çıkarmaya çalıştığı bilgiler bu sessizlik anlarında gizlidir. O bilgi bir türlü ses olup kişinin ağzından çıkmaz. Bazen mezara gömülü kalır. Kadınlar der ki, “Öldü, gitti, yine de bir gün bile onun ağzından bunu duyamadım.” Bu altıncı derece bir gömüştür.

İnsan bazen bir şey hakkında bir şeyler hisseder ama artık durum değişmiştir ve kontrol artık kendisinde değildir. Bir şeyler onu hep dürter ve kişi bunun farkında bile değildir. Bu şey iç güdünün sesidir.

Freud’un ID dediği, içimizdeki ayrı bir bedenin sesidir sanki. Kişi bazen bu sese kulak vermez. Vermek istediğinde o ses yoktur. O ses kişi için hep örtüktür. Bazen kişi bu sesle karşı karşıya kalmamak için başka meşgalelere yönelir.

Bir türlü bu sesle iletişim kuramaz. Bu da kişiden bağımsız bir şekilde gerçekleşen yedinci derece bir örtülü kalma durumudur. Kişi bazen bu sesin kendisine bile ait olmadığını düşünebilir. Âşık olduğunda garip davranışlar içinde bulunca kendini: “Bu ben miyim? Ben mi yaptım onu?” şeklinde hayrete düşer.

Aşk, o sesi ortaya çıkaran nadir bir an’a götürüverir. Aşk iç güdüsü gerçeği saçma sapan bir şekilde kişinin yüzüne vurur. Kişi neye uğradığını şaşırır.

İşte gerçek şey o iç güdüdür. Gerisi yalan!

Bakın asmanın altından sarkan üzümlere baka baka laflıyorlar gece yarısı. Yıldızlar yaprakların altında gömülü kalmış. Etrafta doğanın sesi var. Gürültü yok.

Birden bir kedi asmanın gövdesine tırmanıyor. Miskince bir tırmanış da değil bu. Belli ki acelesi var. Beş yaşındaki bir çocuğun ağaca tırmanması gibi dikkatlice çıkıyor tepeye. Sonra alttakiler onu unutuyor. Sohbetlerine devam ediyorlar.

Aradan beş dakika geçince üzümlerin arasından salatalık gibi bir şey fırlıyor. İki üç metre alttaki balkona düşmeden önce yapraklara ve üzümlere çarpıyor. Yere düşünce hemen ayaklarını yere basıp kapıdan içeri girmeye çalışıyor. Kapı kapalı. Bir saniyelik denemeden sonra duvar dibinden hızlıca koşup gözden kayboluyor.

Kedi mi?

Kedi yukarıda.

Farenin nereye gittiğini anlamaya çalışıyor. Aşağı inmek istiyor ama can havliyle üç metre atlayan fare kadar olamıyor. Sadece nereden inebileceğini kestirmeye çalışıyor. Tabi atı alan Üsküdar’ı geçti.

Kediye bunu yaptıran şey iç güdüden başka bir şey değildi. Asma yaprakları altında sohbet edenler. Önlerinde masanın altında oturan “Şanslı” ki o da normalden çok büyük bir erkek kedi. O bile asma yapraklarının arasındaki o hışırtıyı duyamamışken dişi bir kedi çok uzaklardan duyup farenin yanında bitmişti.

Bunu ona yaptıran iç güdü o kadar güçlü ki insan merak ediyor. Bir erkek kedi daha yakınken bunu nasıl duyamaz diye. Dişi olması ve bebeklerine yiyecek götürmek istemesi ona bu gücü vermiş olabilir. Neyse…

İç güdümüz gerçek ve bu gerçeği nasıl algılayabiliriz. Aslında en baştaki soru bu olmalıydı. Bir şeyin gerçek olup olmadığını nasıl anlarız? Değil. Çünkü bir şeyin gerçekliği sadece insan ile alakalıdır.

İnsan olmazsa ne bina kalır ne ekonomi ne uçak ne bilgisayar… hiçbir şey! Dolayısıyla bir şeyin gerçekliğini sadece insanda aramak gerek. Birinin yalan söyleyip söylemediğini mesela!

Maslow, bir şeyin gerçek olup olmadığını anlamak için bir cümle kurmuş durumda. Aslında en baştaki sorunun da cevabını vermiş. Bir şeyin gerçek olup olmadığını sadece bu yolla anlayabileceğimizi söylemektedir.

Değer sisteminde çeşitli değişiklikler

Çok gelişmiş yaratıcılık

Daha demokratik bir kişilik yapısı

Değişik (klinikçilerin deyişiyle gelişmiş) insan ilişkileri

Kendini insan ailesi ile daha özdeş hissetme

Doruk deneyimlerin daha çok yaşanması

Değerlendirmelerde yenilik ve duygusal ilişkilerde zenginlik

Daha fazla özerlik ve kültürel biçimlemeye direnme

Özel yaşamaya ve bağlantısızlığa düşkün olma

Soruna odaklanmada gelişmişlik

Gelişmiş bir kendiliğindenlik

Kendini, başkalarını ve doğayı benimsemede gelişmişlik

Gerçekliğin algılanmasında üstünlük

Bu son cümle sanırım dikkatinizi çekmiştir. Bir şeyin gerçek olup olmadığını nasıl anlarsınız? Sanki bu son cümle sorumuzun cevabına göz kırpıyor değil mi?

Yukarıda sayılanların hepsi sağlıklı bir insanın sahip olduğu özelliklerdir ve sadece son cümle ile bir şeyin gerçek olup olmadığı anlaşılamaz.

Bir şeyin gerçek olup olmadığını anlamanın tek bir yolu var demiştim en başta, o yol da kişinin sağlıklı olmasıdır. Kişi eğer sağlıklı ise her bir gerçekliğin farkına varacaktır. Dikkat edin. Kişi dedim. Kişiler demedim.

İnsan tek başına ise ve sağlıklı ise gerçeğin farkına varabilir. Toplum halindeyse varamayabilir. Çünkü deney yapıyorlar. Bir tarafa kısa diğer tarafa uzun çıta yerleştiriliyor. Tiyatrocu on beş kişi de uzun çıtanın yanında sıralatılıyor. Tesadüfen (tevafuk) oradan geçen birine soruluyor: “Hangisi kısa çıta ?” diye.

Hepsi bunu seçti, der deneyi yöneten kimse. Oradan geçen kişi bir kısa çıtaya bir uzuna bakar ve kendisine hangisi kısa ise onun yanına git dendiğinde herkesin seçtiği uzun çıtaya gidip uzun çıtanın aslında kısa olduğunu teyit eder ve gerçek olmayanı seçer. Çünkü toplu yaşamda gerçek değil hayal önemlidir. Yani hayal gerçekten daha gerçektir.

Oradan geçen kişi onların gerçeğin farkına varmış olduklarını hayal edip on beş tiyatrocunun peşine takılıyor. Kişi bu deneyde olmasa kısa veya uzun çıtayı eğer sağlıklı ise tabi ki kendi başına seçebilecektir.

Farkına varmanın üç özelliği vardır. Kişinin bir şeyin gerçek olduğunun farkına varabilmesi için o şeye ön yargısız yaklaşabilmesi gereklidir. Yani yargısızlık, farkındalıkla gerçeğe gidişin ilk adımıdır. Deneydeki kişi yargılı bir şekilde yanlış çıtayı seçer.

Yargılı olan bir eş, yargılı olan bir öğretmen, doktor, hakim, komşu yüksek olasılık gerçeğe kulağını tıkayacaktır. Tıkamasa bile, iki kulak arası boş bir boruymuş gibi gerçek bir taraftan girip diğer taraftan çıkacaktır.

Hem de hiçbir iz bırakmadan. O izleri fark etmenin en etkin yolu ön yargısız bile değil, tamamen yargısız olmaktır. Boş bir şekilde kendisine akacak bilgiyi beklemektir.

İkinci farkındalık adımı dikkattir. Gözlerin arkasını tamamen boşaltıp, gözlerin önündeki şeye tam olarak dikkat verdiğimizde gerçeğin farkına varabiliriz. İnsan gözü aynı anda iki şeyi birden göremez.

Ya gerçeğe bakacaktır. Ya da gözlerin arkasındaki aldatılmışlık, hayal kırıklığı, derinlerde kükremeyi bekleyen sessiz düşünceler dikkatimizin yerine pusuda olacak, gözler gerçek yerine bunlara dikkat kesilecektir.

Gözler yalan söylemez, sözü gözün bu sadece bir yere bakabilme özelliğini kaybettiği anlar için söylenmiştir. Gözler yalan söylemez, çünkü yalan söyleyeceği zaman başka yere bakar. Sol aşağı eğilir. Arkasını döner. Sola sağa bakar.

Gerçeği bu şekilde gizler. Elden hiçbir farkı yoktur. Odaya aniden dalan birinden bir el bir şeyi nasıl hızlıca bir yere kaçırıyorsa göz de görünmez gerçekliği bir şekilde kaçırmak için hareket etmeye başlar. Aşağı süzülür. Buğularla örtmeye başlar ya da göz yaşlarıyla. Bir şekilde farklı hareket eder ve karşıdaki eğer sağlıklı bir insansa gerçeğin gizlendiğini hisseder.

Üçüncü farkındalık kasıtlı olma halidir. Gerçeği yakalamak için önceden kasıtlı bir hazırlık yapılmış olması gerekir. Bir kişinin karşısına geçip, “Sen bana hiç yalan söyledin mi?” demeden önce kasıtlı bir şekilde tam karşısına geçip gözünün sol aşağı nasıl ineceğine dair kasıtlı bir davranış içine girmeniz gerekir. Aksi takdirde gözün o saliselik burkulma anı gözümüzden kaçabilir. Nihayetinde ortamda çok fazla uyaran bulunabilir.

Görüldüğü gibi bir şeyin gerçek olup olmadığını anlamanın tek yolu var o da sağlıklı olmak.

DEHB

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu demektir.

Dikkat eksiliğiniz varsa gerçeğin farkına varabilmek için hayata bir sıfır geride başlıyorsunuz demektir.

Ön yargılı ya da yargılı biriyseniz yüksek olasılık hiçbir zaman gerçek size gülümsemeyecektir.

Değerleriniz hep sabitse ve onlarda herhangi bir değişiklik yapmayı düşünmüyorsanız, o zaman bu sabitlikle gerçeğe asla sahip olmayacağınız sabitliği eşleşecek demektir.

Bir şeyler yaparken yaratıcı olamıyorsanız, hapı yuttunuz, gerçek yaratıcılığın kuyruğunda gezinip durur.

Demokratik oldunuz diyelim fakat bu demokratikliğiniz taklidin ötesine geçemiyor ve diğer insanlardan demokratikliğiniz ile ayrışmıyorsanız o zaman gerçeği de ayrıştıramayacaksınızdır.

İnsan ilişkilerinde değişiklik yaşamıyorsanız, yani biri sizin ne söyleyeceğini biliyorsa ya da birinin size nasıl davranacağını tahmin edebiliyorsanız ve bu kısır döngü hep bu şekilde gidiyor; ilişkilerinizde bir değişiklik fark edemiyorsanız o zaman etrafınızdaki gerçeği de fark edemeyeceksinizdir.

İnsanları tanıdıkça hayvanları daha çok seviyorum, diyorsanız, yandınız. Nefes alsın, yeter, deriz ya evlenmek için! Bunun bir ötesini duyduğumda kahkaha atmıştım. Kendimi tutamamıştım, ama yaptığım espriden sonra kendimi tutamamıştım.

Karşımdaki: “İnsan olsun, yeter!” demişti 😊 Biz zaten sadece insanlarla evleniriz ki, demiştim 😊 neyse… birine insanları tanıdıkça hayvanları daha çok seviyorum diyorsanız ve etrafınızdaki herkesten soyutluyorsanız, en yakın dostlarınızı bile yok ediyorsanız, işiniz var.

O zaman gerçek size hayal olarak görünecektir ve hayallerinizin hepsi gerçekten daha gerçek olacak, siz hayaller dünyasını savunma mekanizması olarak bolca kullanacaksınızdır demektir. Bir bonus vereyim. Bunlar sadece olasılık ama yüksek olasılık. Olmayabilir de… yine de insan kendisini insan ailesinin daha bir özdeşi hissediyorsa sağlıklıdır.

Ablomov’u okuduktan sonra etraftakilere çaktırmamak için oranızı buranızı tutuyorsanız ağlamamak için, o zaman siz bazı şeyleri dorukta yaşıyorsunuz demektir. Bu da sağlık olup gerçeğe yakın bir insan olduğunu gösterir.

Bir milyon dolar kazanıp, sevinmeyip, ne yapacağınızı düşünüyorsanız hemmen Maslow’un iyi bir insanı tanıştırdığı yukarıdaki listeye ulaşabilmek için çalışmaya başlamalısınız. Belli mi olur, belki hepsine ulaşabilir, gerçeği yakalayabilirsiniz. Hiçbir zaman geç değildir. Zaten geç olduğu an siz dünyada yoksunuzdur.

Bir film seyrettim. Adam karısını aldatıp altı ay sonra onu bekleyen karısına geri dönmüş. Kadın ona söz verdirmiş. Ben gidersem beni bekleyeceksin, demiş. Adam söz vermiş. Kadın zekâsı işte 😊 ne kadar gideceğini söylememiş. Adam üç yıl beklemiş ama hiç vazgeçmemiş. Kadın üç yıl sonra kapısını çalmış.

Adam bambaşka değerlerle karşılamış karısını. Duyguları o kadar zenginmiş ki ortamdaki kalp atışlarını duyabiliyordum, diyor. Oradan hiçbirimiz kalkmadık da diyor. Muhabbet devam etmiş. Siz eğer bu anlarda Küçük Emrah’ı oynuyorsanız oynayacak yeni duygular bulmanızın zamanı gelmiş demektir. Gerçeğin bu şekilde bulunamayacağını bu kelimelere kadar anlamış olmalısınız.

Her gün sadece çobanlık yapmayı tercih ediyor, bunun dışında başka bir toplum biçimlemesini kabul etmiyorsanız tehlikedesiniz. İnsan tabi ki özerk olmak ister fakat iç güdüsü gereği diğer insanlarla bir arada olmak ister. Fakat bu değildir ki çoban onların biçimlemesini olduğu gibi kabul etsin. Kendi tarzınızı oluşturmalısınız.

Bu biçimlere hiç direnmemelisiniz değildir bu. Bırakın direnmeyi, Maslow’un dediği gibi bazen kültürü red bile etmek gerek. Yüzbinlerce insanın aynı şeyi söylüyor olması doğru söylediği anlamına gelmez.

Hiç tek başınıza yaşamadınızsa gerçeğin bir ucunu hep kaçırıyorsunuz demektir. Gerçek bir bakıma özerklikte gizlidir. Bağlantısız yaşayamıyorsanız bittiniz. Aklınıza internet geliyor değil mi? O şekilde de bağlantısızlık da aynı anlama geliyor. Annesinden ayrılamayan bir yeni anne, arkadaşına bağımlı bir arkadaş, patronsuz yapamayan bir çalışan.

Her kimseniz, bittiniz. Sizin bu bağlantılılığa olan düşkünlüğünüz etrafınızdaki en ufak gerçeği bile görmenize bir engeldir. Ha tül gibi şeffaf bir engelleyici ha duvar gibi sert bir kapatıcı, fark etmez, her türlü gerçekten uzak kalacaksınızdır. Duvarları yıktığınızda gerçek apaçık görünür olacaktır. Yıktığınız duvar sağlıksızlığınızı yıkmanız anlamına gelecektir.

Gelişmiş bir soruna odaklanma hali yaşayamıyorsanız bu sizin sağlıklı olmadığınızı gösterir. Etrafta araba park edecek bir sürü yer varken, siz bir yere park etmek için direniyorsanız, hatta kavga ediyorsanız işte bu zaman içe dönüp önce kendi gerçeğinizi görmenin tam zamanıdır. Zeki insan vazgeçendir.

Zekâ daha çok sağlıklı insanda vardır. Sağlıklı insan neye odaklanacağını bilir. İşinin çatışma değil park etme 😊 olduğunu bilir. Takılmaz.

Gelişmiş bir kendiliğindenliğiniz var mı? İnsanlar sizin orijinal biri olduğunuzu mu düşünüyor. Ne mutlu size. Etrafınıza her baktığınızda insanların göremeyeceği gerçekleri saniyeler içinde görebileceksiniz.

İnsanlar size yalan söylediğinde bile gerçeği okuyabiliyor olacaksınızdır. İnsanlar bu şekilde sizin karşınızda çıplak olduğunu anlayamaz bile. Tabi gelişmiş kendiliğindenlik Türkiye’de maalesef farklı ve birbirine zıt iki kelime ile yerilir ya da övülür.

Bu durumu anlatan güzel bir kitap var. “Erasmus, Deliliğe övgü.” Gelişmiş bir kendiliğindenliği gören toplum şöyle cümle kurar: “O mu? Geç onu… deli o…” ya da şunu duyarsınız: “Bence o dahi!” Toplum işte… iki ucun ortasında bir sözü bulunmayan kitle nedir diye sorarsanız toplum derim. Asla gri rengi yoktur.

Bir insan ya delidir ya da dahi. Yoksa bir insan nasıl olur da bu kadar kendiliğindenliğe sahip olur ki? Deli o deli. Başka bir şey değil. Ey toplum belki de o kişi sağlıklı biridir ve sen sağlıklı olmadığın için bu gerçeği göremiyor olabilir misin?!

O deliyi ya da dâhiyi benimseyebiliyor musunuz? Toplum gibi etiketlemiyor musunuz? Bunu kendiniz için de yapabiliyor musunuz? Doğa için? İçindeki hayvanlar için? O zaman siz sağlıklısınız ve hayvanların sevinebildiği, aynı insanlar gibi oyun oynayabildiği, zekaları ile bunları yapabildiği gerçeğini görebiliyorsunuz demektir.

Tersinde, he he hayvanların zekası var, diyor 😊 inanıyor musunuz? Tam deli… şeklinde yorum yapıp gerçeğin farkındalığına kilometrelerce uzak olduğunuzu gösteriyorsunuzdur.

Gelelim Maslow’un söz sözüne…

Gerçeği algılamada üstünlük!

Freud dahil bütün bilim adamları oturmuş delilerle uğraşırken Maslow çıkmış sağlık insanları araştırmış. Maslow tarihte silinip gitmiş, çok eskide kalmış bir insan olarak görüldüğü için bir videosunun olamayacağı düşünülebilir. Oysa videosunda şöyle diyor.

Biz eğer o sağlıklı insanı bulursak ve onun peşinden gidersek belki de sağlıklı bir toplum yaratmaya gidişin anahtarını buluruz. Tam olarak böyle söylemese de bunu dile getirmektedir.

Eğer bir insana şu araba ile bu araba arasında kaç metre fark var diyorsanız ve o kişi oldukça yakın bir sonuç verebiliyorsa, bu davranışında da tutarlı ise o sağlıklı bir insandır denebilir.

Bir insana saati sorduğunuzda -bazen dakika bile tutturanlar var- size saati neredeyse tam söyleyebiliyorsa o zaman o kişi sağlıklıdır.

Dişi kedi fare sesini erkek kediden daha iyi duyuyorsa erkek kediden daha sağlıklıdır denebilir. Erkek kedi fareye yakınken bile duymuyorsa o zaman dişinin daha da sağlıklı olduğu ya da erkek kedinin sağlıksız olduğu söylenebilir.

Çin seddinin aydan görünebileceğine inanıyorsanız gerçeği algılamada bir üstünlüğünüz olmadığı dolayısıyla sağlıklı olmadığınız söylenebilir, ama ne zaman söylenebilir? Tek başına iseniz söylenir. Bunu kendiniz savunuyorsanız söylenebilir. Bir başkasının bilgisini taklit ediyorsanız başka. Buna akıl denir.

Bu aklı başkasından almışsınızdır, bunun sizle alakası yoktur. Nihayetinde akıl, toplumun zekasıdır. Toplumun zekasının yerlerde olduğunu başka yazılarımda söylemiştim.

Evet.

Bir şeyin gerçek olup olmadığını anlamanın tek bir yolu var. Artık biliyorsunuz. Aslında gerçeği anlamın tam 51 farklı ve bu 51’den 17’sinin çok sağlam olduğu tam 51 farklı yol var. Biri size yalan söylediğinde onun yalan söylediğini anlamanın bu kadar yolu ve 17 sağlam yolu var.

Gözlerini hafif sol aşağı indiriyorsa geçmişte bir yalan söylüyor, sağ üste kaldırıyorsa gelecekte bir yalan söylüyordur. Yine de sizin bu birinci yolda gidip gerçeği bulabilmeniz için sağlıklı olmanız gerek. Diğer 51 yol bu tek şarta bağlıdır.

Sonuçta gerçek sadece ve sadece sağlıkla bulunabilir. Etrafınızdaki insanların sağlıksız olması bu durumu değiştirmez. Olsa olsa tartışıp durursunuzdur. Bir zaman gelip de bu tartışmayı bitiren taraf sizseniz ne mutlu size!! Sağlıkla kalın…

Herkesin Hayatı Eşit Değerde Mi?

Hangisi daha gerçek, Akıl mı Madde mi?

Alt Tire ( _ ) ve Orta Tire ( – ) Nedir? Klavyeden Nasıl Yapılır?

Çölyak Hastalığı Nedir?

Semantik Makale Nedir? Nasıl Yazılır?

TED

Click to rate this post!
[Total: 1 Average: 5]

İlgili Makaleler

4 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı